Kürşad ve 40 çerisi gerçek mi uydurma mı?
- Erdem Avşar
- 13 Eyl 2024
- 3 dakikada okunur
Göktürk halkı Çin esaretindeki onuncu yılını doldurmak üzereydi. Toplum olarak asimile olmaya başlamış ve Çin esaretine boyun eğmiş bir durumdaydı. Beş bin yıllık tarihinde esarete hiç alışık olmayan ve bozkır göçebesi olan Türkler, özgürlüklerine ve milletlerine çok bağlıydılar. Bu esaret dolu yıllara bir son vermek ve yeniden bağımsız Türk devletini kurma aşkı heyecanı ve davasıyla yaşıyorlardı. Her şey bir başkaldırmayla başladı…
Çin ordusunda subay ve Bozkurt soyunun en büyüğü konumunda bulunan Kürşad, duruma el koymanın vaktinin geldiğini düşünmektedir. Bunun üzerine Kürşad ve 40 Türk soylusu ihtilal yapma kararı alırlar. Kürşad ve arkadaşlarının planına göre; Çin hükümdarı Tay T-sung (li-Şih-min) esir edilip Ötüken’e kaçırılacak ve karşılığında, Çin himayesinde bulunan Türk toprakları ve esirleri istenecekti. Esirler arasında bulunan Urku Tigin de yeni kurulacak olan devletin hükümdarı ilan edilecekti. Kürşad bunu bizzat kendisi istemiş, kendisini geri plana alarak yapılan eylemin milli olduğunu vurgulamıştır.
Çin hükümdarının geceleri kılık değiştirerek halkın arasına karıştığı ve sokaklarda dolaştığı haberi Kürşad ve arkadaşları tarafından biliniyordu. Yani hükümdarı esir alıp kaçırmak, ani bir sokak baskını ile gerçekleştirilebilecek kolay bir meseleydi, fakat baskını yapacakları gün hava koşullarının kötülüğü ve sağanak yağmur sebebiyle hükümdar saraydan çıkmamıştır. Bunun üzerine planın ortaya çıkmasından çekinen ve aldıkları kararın arkasında durmak isteyen 40 Türk yiğidi Çin sarayını basmıştır.
Amaçları hükümdarı tutsak edip planı uygulamaktı. Cenk daha sarayın kapısına geldikleri anda başladı. Yüzlerce Çin askerini öldürmelerine rağmen verilen şehitler ve sayıca az oldukları için geri çekilmeye başladılar. Geri çekilen grup Kürşad’ın önderliğinde Vey Nehri’ne doğru ilerlemiştir.
Amaçları Vey Nehri’ni geçip kutsal başkent olan Ötügen’e at koşturmaktır. Ancak sağanak yağmurdan dolayı Vey Nehri taşmış ve köprü sular altında kalmıştır. Karşıya geçemeyen Göktürk yiğitleri kanlarının son damlasına kadar çarpışmış ve orada şehit olmuşlardır.
Gelelim hikâyenin gerçeklerine ve Kür Şad adının gerçekte nereden geldiğine
Uzun yıllardır tarihçiler ve araştırmacılar arasında tartışma konusu olan Kür Şad ve Kırk Çerisi hakkındaki genel kanaat; Jie-she-shuai adlı birinin kırk kişiyle bir isyan girişiminde bulunduğu yönündedir, fakat bu adın Kür Şad’ı karşılayıp karşılamadığı sorusu henüz cevap bulamamıştır.
Ahmet Taşağıl ve Osman Fikri Sertkaya, tarihte Kür Şad adlı bir şahsiyetin olmadığını, bu adın Nihâl Atsız tarafından roman karakteri olarak ortaya atıldığını savunmaktadırlar.
Çin kaynaklarında Eski Türkler ile ilgili bilgiler merhum Prof. Dr. Bahaeddin Ögel tarafından yönetilen bir dizi doktora tezi ile Türk bilim âleminde duyulmaya başlamıştı. Bu çalışmalardan birisi, altı yüz on sekiz ile yedi yüz kırk beş yılları arasındaki olayları anlatan Tzu-chih t’ung-chien yani Halkı Yönetmenin Bilgileri adlı Çin kaynağındaki Göktürkler ile ilgili bilgilerin değerlendirildiği doktora çalışmasıdır.
Öte yandan Nihal Atsız, Kür Şad adının nereden çıktığını olay örgüsüyle birlikte şöyle anlatmıştır:
“Çuluk Kağan’ın iki oğlu vardı. Büyük oğlu T’u-li Tigin, küçük oğlu Cie şı şuay Tigin. Kağan’ın Çinli hatunu tarafından zehirlenerek öldürülmesinden sonra büyük oğlu T’u-li Tigin’in kağan seçilmesi gerekiyordu. Fakat Kurultay, Kağan’ın büyük oğlu T’u-li'yi değil kardeşini “İl Kağan” unvanı ile kağan seçti. Bundan sonra T’u-li ve kardeşi, altı yüz yirmi yedi yılında Çin’e geldi. Hanedandan olanlara da Çin sarayında görevler ve Çince unvanlar verildi. Göktürk tahtının varisi T’u-li Tigin, amcası İl Kağan’ın ölümünden bir yıl kadar sonra, altı yüz otuz bir yılında, yirmi dokuz yaşında iken, Çin’de öldü. İl Kağan ise altı yüz otuz yılında Çinliler tarafından mağlup ve esir edildi. Yüz bin kadar Türk de esir edilerek Çin’e getirilip çeşitli bölgelere yerleştirildi. İl Kağan, Çin’in esareti altında iken kederden öldü. Altı yüz otuz dokuz yılının Nisan ayında Cie şı şuay, T’u-li’nin oğlu Ho-lo-ko Tigin’i de yanına alarak Çin sarayını basıp, Çin imparatorunu esir alıp, Göktürkleri esaretten kurtarmak ve ağabeyi T’u-li’nin oğlu Ho-lo-ko'yu kağan ilân etmek istedi.
Çin kaynaklarında geçen Cie şı şuay adının Türkçesinin ne olabileceğini çok düşündüm. Bir defa kağan çocuğu olmasından yani “Tigin” olmasından dolayı alacağı son idari unvan “Şad” olabilirdi. Geriye bu unvandan önceki ismi tahmin etmek kalıyordu. Bin sekiz yüz doksan üçte Vilhelm Thomsen’in Göktürk alfabesini çözmesinden sonra kül okunan kelimenin varyantı olarak kür kelimesi düşünülmüştü.
Çince cie kelimesinin Eski Türkçe karşılığının kür kelimesi olduğunu düşündüm ve Çince Cie şı ibaresinin Türkçesinin Kür Şad olabileceği kanaatine vardım. Bu yüzden Bozkurtların Ölümü adlı eserimde roman kahramanının adını Kür Şad olarak koydum.”
Bu satırlardan da açıkça anlaşılacağı üzere herhangi bir Göktürkçe kaynakta Kür Şad adı geçmez. Bu isim ve unvan, Nihal Atsız tarafından yapılan bir tekliftir.
Ama burada Kür Şad’lık etmiş bir Türk kahramanı, esir edilen Türklere özgürlük verebilmek için Çin sarayını basmış ve kırk çerisiyle birlikte bu uğurda ölmüştür.
Comments